Yine mevsimlerden Sonbahar, “yine aylardan Kasım” işte! Aşk’ın adıyla anlatılır, Kasım genelde. Ayrılık ayıdır denir Kasım için. Ayrılık ayı olduğu gerçek ama “Aşk ayrılığı” diye bakmamak gerek sadece. Yaz mevsiminden ayrılmak, güneşin sıcağının aramızdan ayrılığı, iki mevsimin bir birinden ayrılığıdır bir bakıma..
Herşeyin geçtiği gibi Kasım da geçecek elbet. Arkası Aralık! Aralık’tan bize el sallayacak olsada gelecek olan soğuklar.
Şimdiden düştü içerime sızısı gelmekte olan kış ayının! Sessiz sedasız gelişine aldanmıyorum artık, sonradan gösterecek asıl yüzünü O biliyorum. Son günlerin güneşinin rehavetine kapılmış olduğumuz anda, beklenmedik yerden vuracak bizleri. Geçen yıllarda da yapmıştı bunu biliyorum. Biliyorum bilmesine de ne çare..? Bir paket makarna dahi alamadığımız bu şartlarda, ısı için nasıl yükseltilir kombinin derecesi? Evinin bir odasını ısıtmaya razı olan anneler kimbilir hangi mutfak masrafından kısma derdine düşecek… Zaten aylar olmuş çocuğuna yumurta yediremeyeli şimdi iki tane kara zeytine de veda edilecek.
O çaresiz babaların yüzündeki umutsuzluğu, yorgunluğu görür gibiyim. Ya o minik elleri nasıl üşür, yavruların… Ayakkabısı delinmiş yırtık çorapları… Off Allahım! Nerden geliyor yine bu kara denilen kış? Bir taraftaki insanlarımız; Kar yağdı diye şenlikler düzenlerken, bir tarafta, eskilerden ne varsa giyecek, çıkarmaya çalışan güzel yurdumun insanı, senin adâletini sorgulamak suç mu sayıldı?
“Eskisi olmayanın, yenisi olmaz” derdi ninem, ben henüz bu zamanda anlayabiliyorum bu sözün ne anlama geldiğini. “Dostun eskisi, eşyanın yenisi makbul” derdi atalar, biz öyle bir zamandayız ki yeni sözcüğüyle herhangi bir eşyayı, herhangi bir kıyafeti bağdaştıramıyor, yakıştıramıyoruz. Evet bir çok yeniler yenilikler oluyor hayatımızda; yeni dert, yeni hüzün, yeni masraf, yeni hastalık ve hergün yeni zamlar… O kadar aktif ki yenilikler hayatımızda.
Kendimi 70’li yıllarda ambargo yemiş bir ülkede gibi hisseder oldum. Kolları kısalmış ,iplikleri çıkmış eski kazakları çıkarır olduk baza altlarından. Biraz daha idare eder diye köşkere götürdük ayakkabılarımızı. Yine diğer tarafta yeni moda giysiler için mağaza mağaza gezen insanlarımız… Gel de o şarkıdan bir kıble söyleme için yanarak; “Bu ne yaman çelişki anne!” Yıl boyunca evine et girmemiş
aileleri tanıyorum bu dönemde bu ülkede. Süt içiremediği için çocuğunun kemiklerinin gelişemediğinden değil de boyunun doğuştan kısalığına inanan anneler tanıyorum. Kış iyice kapımızda artık ısınmak için odün kömür nasıl alınacak? Düşünmemek mümkün mü, ve ahh çekmemek!
Seni hiç sevmiyorum kış!
Servis parası veremediğinden okula yürüyerek giden şemsiyesiz ve montsuz çocukları düşündüyorsun bana. Elleri üşüyen ceketi ıslak ıslak yük taşıyan hamalları
düşündürüyorsun. Pazardan arta kalan bir yanı sağlam domates leri toplamaya çalışan analara bir taraftan da yakmak için karton toplama telaşına giren ülkemin güzel insanlarını düşündürüyorsun yine… Seni hiç sevmiyorum kış! İnsanın insandan ayrılışını, sınıflandırılmasını yaşattırıyorsun bana. Allah’ın adaletini sorgulatıyor, isyan etmeyi yaşattırıyorsun neredeyse. Damı akan evlerde bir yatakta ısınmaya çalışan aileleri hatırlatıyorsun bana inan ki. Bir taraftata kayak yapıp, şömine başında viskisini yudumlayanın, ateşlenmiş çocuklarına ilaç alamayan babanın ne yaşadığından haberi olmayışını ve adaletin olmadığını sorgulatıyorsun bana..
Herşeyin geçtiği gibi Kasım da geçecek elbet. Arkası Aralık! Aralık’tan bize el sallayacak olsada gelecek olan soğuklar.
Şimdiden düştü içerime sızısı gelmekte olan kış ayının! Sessiz sedasız gelişine aldanmıyorum artık, sonradan gösterecek asıl yüzünü O biliyorum. Son günlerin güneşinin rehavetine kapılmış olduğumuz anda, beklenmedik yerden vuracak bizleri. Geçen yıllarda da yapmıştı bunu biliyorum. Biliyorum bilmesine de ne çare..? Bir paket makarna dahi alamadığımız bu şartlarda, ısı için nasıl yükseltilir kombinin derecesi? Evinin bir odasını ısıtmaya razı olan anneler kimbilir hangi mutfak masrafından kısma derdine düşecek… Zaten aylar olmuş çocuğuna yumurta yediremeyeli şimdi iki tane kara zeytine de veda edilecek.
O çaresiz babaların yüzündeki umutsuzluğu, yorgunluğu görür gibiyim. Ya o minik elleri nasıl üşür, yavruların… Ayakkabısı delinmiş yırtık çorapları… Off Allahım! Nerden geliyor yine bu kara denilen kış? Bir taraftaki insanlarımız; Kar yağdı diye şenlikler düzenlerken, bir tarafta, eskilerden ne varsa giyecek, çıkarmaya çalışan güzel yurdumun insanı, senin adâletini sorgulamak suç mu sayıldı?
“Eskisi olmayanın, yenisi olmaz” derdi ninem, ben henüz bu zamanda anlayabiliyorum bu sözün ne anlama geldiğini. “Dostun eskisi, eşyanın yenisi makbul” derdi atalar, biz öyle bir zamandayız ki yeni sözcüğüyle herhangi bir eşyayı, herhangi bir kıyafeti bağdaştıramıyor, yakıştıramıyoruz. Evet bir çok yeniler yenilikler oluyor hayatımızda; yeni dert, yeni hüzün, yeni masraf, yeni hastalık ve hergün yeni zamlar… O kadar aktif ki yenilikler hayatımızda.
Kendimi 70’li yıllarda ambargo yemiş bir ülkede gibi hisseder oldum. Kolları kısalmış ,iplikleri çıkmış eski kazakları çıkarır olduk baza altlarından. Biraz daha idare eder diye köşkere götürdük ayakkabılarımızı. Yine diğer tarafta yeni moda giysiler için mağaza mağaza gezen insanlarımız… Gel de o şarkıdan bir kıble söyleme için yanarak; “Bu ne yaman çelişki anne!” Yıl boyunca evine et girmemiş
aileleri tanıyorum bu dönemde bu ülkede. Süt içiremediği için çocuğunun kemiklerinin gelişemediğinden değil de boyunun doğuştan kısalığına inanan anneler tanıyorum. Kış iyice kapımızda artık ısınmak için odün kömür nasıl alınacak? Düşünmemek mümkün mü, ve ahh çekmemek!
Seni hiç sevmiyorum kış!
Servis parası veremediğinden okula yürüyerek giden şemsiyesiz ve montsuz çocukları düşündüyorsun bana. Elleri üşüyen ceketi ıslak ıslak yük taşıyan hamalları
düşündürüyorsun. Pazardan arta kalan bir yanı sağlam domates leri toplamaya çalışan analara bir taraftan da yakmak için karton toplama telaşına giren ülkemin güzel insanlarını düşündürüyorsun yine… Seni hiç sevmiyorum kış! İnsanın insandan ayrılışını, sınıflandırılmasını yaşattırıyorsun bana. Allah’ın adaletini sorgulatıyor, isyan etmeyi yaşattırıyorsun neredeyse. Damı akan evlerde bir yatakta ısınmaya çalışan aileleri hatırlatıyorsun bana inan ki. Bir taraftata kayak yapıp, şömine başında viskisini yudumlayanın, ateşlenmiş çocuklarına ilaç alamayan babanın ne yaşadığından haberi olmayışını ve adaletin olmadığını sorgulatıyorsun bana..
Kış, sevmiyorum seni hiç!..