Bizimle iletişime geçin

Hi, what are you looking for?

Köşe Yazarları

. ‘Gazeteci’ miyiz, ‘enformasyon memuru’mu?

‘Enformasyon’ kelime anlamı itibariyle, bir konu hakkında derlenmiş bilgileri ifade ediyor.

Günümüzde yapılan içerik üretimi aslında enformasyona çok net bir örnek.

Çıkarım yok, birleştirip karşılaştırma ve sonuç çıkarma yok, sadece konuyla ilgili bilgilerin derlenmesi, sonrasında da hedefe aktarılması süreci var.

Peki, ‘haber’ dediğimiz böyle bir şey mi ya da böyle bir şey mi olmalı?

Bir mektepli olarak, ‘haberde yorum olmaz’ öğüdü ile yetiştirildiğim, hem ajans –çünkü ajans haberi kuru bilgiden ibarettir- hem gazete hem de televizyon haberciliği tecrübem olduğu için bu konu benim için hep tartışmalıdır.

Kaldı ki çoğu gazeteci de bunu zaman zaman tartışır.

En sonunda da, ‘haberde aslında zaten yorum olduğu’ görüşünde birleşilir.

Öyle ki, enformasyonu kesip biçip verdiğinizde, sıralamasını değiştirdiğinizde bile aslında belli oranda yorum yapmış olursunuz.

Ancak, Paul Virilio*’nun tabiri ile ‘enformasyon bombası’ altında olduğumuz dijital teknoloji çağında, pek de haberin içindeki bir bilgiyi geçmiş başka ilişkili bilgiyle karşılaştırayım, sonra da oradan bir sonuç çıkarayım şeklinde bir habercilik yapmıyoruz/yapamıyoruz.

Her şeyden önce öyle bir zamanımız yok. Çünkü tüm insani melekelerimizi bir kenara atıp 24 saat uyumadan haberle iştigal etsek dahî, deli gibi akan enformasyona yetişmemiz mümkün değil.

Çok değil, bundan 5 yıl önce bile böyle bir hayatımız yoktu. Hadi biraz daha geriye gidelim, 10 yıl önce bu kadar enformasyonu rüyamızda görsek inanmazdık.

Eskiden –eskiden dediysem 10 yıl önce falan- bu kadar fazla sayıda enformasyon olmadığı için habercilik yapmak da görece daha kolaydı.

Hoş, o zamanlarda kutlanan 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nde de, gece gündüz demeden çalıştığımız ifade edilirdi ama günümüzde asıl o noktaya geldiğimizi söylesek aslında daha doğru olur.

O zamanın gazete ofislerinde haber matbaaya gidince, televizyon stüdyolarında da yayına girince iş büyük ölçüde biterdi.

Buna; gazetecinin beyninin bir tarafı hep habere çalışır, fiziken iş yerinden ayrılsa da işini yapmaya devam eder şeklinde itirazlar gelebilir.

Doğrudur ama yine de günümüzdeki kadar enformasyon bombası ile karşı karşıya olmadığımız o günlerde daha rahat olduğumuzu inkâr edemeyiz.

Düşünsenize, şimdi en az 5 sosyal medya kanalından (Twitter, Facebook –en azından yereller için-, Whatsapp grupları, Telegram, TikTok) enformasyon akıyor, o arada ajanslardan deli gibi haber yağıyor, e bir de haber uygulamalarından gelen mesajlar var. Bütün bunlar bir yana, bir de haber kaynaklarınızın gönderdiği bilgiler var…

Önceden sosyal medya yoktu, bilgiye bu denli hızlı ulaşamıyorduk, dolayısıyla sakin kalabiliyorduk.

Bu kadar bilgi yığını yahut dik alâ ‘enformasyon bombası’ altında iken, yok efendim haberi önceki ilişkili bir başka haberle birleştirip oradan başka bir sonuca ulaşmak falan da mümkün olmuyor tabi.

Öyle olunca, hepimiz yavaş yavaş ‘enformasyon memuru’na dönüşüyoruz.

Bunun en bariz örneği de, yaygın olarak Twitter üzerinden, sadece habere dair tek cümlelik bilgiler paylaşan hesaplar.

Geçenlerde İletişim Bilimci Süleyman İrvan’ın buna dair güzel bir araştırması da vardı.

Araştırmaya yanıt niteliğinde şunu söyleyebilirim; bilginin bu denli hızlı aktığı ekosistemde, tek cümlelik bilgileri paylaşan hesaplar işimizi kolaylaştırıyor.

Peki, ‘enformasyon memurluğu’ndan bizi kurtaracak, içimize sine sine gazetecilik yaptığımızı hissedeceğimiz bir çözüm var mı?

Evet var. Kendilerine ‘uzmanlaşma’ diyorlar.

Ancak, yakın zamanda Türkiye’de çok da kabul göreceğini düşündüğüm bir anlayış olduğunu söyleyemeyeceğim.

Bunun da temel nedeni malum olduğu üzere ekonomi.

Ev kadınları der ya, “Malzeme olsa yemek yapması kolay.” diye. Geldiğimiz noktada anladık ki, malzeme çok olunca da yemek yapmak kolay olmuyor.

Malzemeyi ayıklayacak biri lazım, yerleştirecek bir başkası lazım, temizleyecek başkası lazım derken iş dallanıp budaklanıyor.

Zorlu ekonomik koşullarda ayakta kalma mücadelesi veren medya kuruluşları için o kadar uzmanlaşmış gazeteciyi çalıştırmak mümkün görünmüyor dolayısıyla

Sonra da işte ortaya çıkan kafa karışıklığıyla yapılmış bir çorbaya benziyor. “O malzeme de vardı deneyeyim dedim.” şeklindeki bazen kötü tatlar ortaya çıkaran denemeler.

Öğrencilik yıllarımda enformasyon bombasının izler ya da okur kitleyi etkilediğini konuşurduk derslerde. Şimdi artık iş değişti. Bomba önce bizim üzerimizden geçiyor, biz ayıklayıp kitleye sunuyoruz.

Bu kadar iş yoğun bir ortamda ‘enformasyon memuru’na dönüşmek zorunda kaldıkları için meslektaşlarımı suçlayacak halim yok.

Çünkü benim de halim iç güveysinden hallice değil.

Ezcümle; ‘enformasyon memuru’na dönüşmek zorunda kalan, bu bilgi yükü altında ezilmesine rağmen sahalardan çekilmeyen, sevdiği için ‘gazetecilik’ten vazgeçmeyen tüm meslektaşlarımın, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutlarım.

*Paul Virilio, Fransız estetik felsefecisidir ve ‘Enformasyon Bombası’ kitabını 1998 yılında yazmıştır.

Gelibolununsesi.com BHA üyesidir

Köşe Yazarları

İlginizi çekebilecek haberler

Gelibolu

Çanakkale’nin Eceabat  ilçesi yakınlarında meydana gelen tek taraflı trafik kazasında bir kişi hayatını kaybederken, 1 kişide ağır şekilde yaralandı. Edinilen bilgiye göre, bugün öğle...

Gelibolu

Gelibolu Motosiklet Derneği (GELMOD) sosyal medyadaki hesaplarından  yaptığı paylaşımda yapılacak olan “Gelibolu İçin Sür” Motosiklet festivalinin iptal edildiğini şu açıklamaları ile duyurdu; “Hava şartları...

Gelibolu

ÇANAKKALE’nin Gelibolu ilçesinde babasıyla birlikte yaşayan Oğuz Tutar(17), dün gece sosyal medya hesabından yayınladığı veda mesajından sonra av tüfeği ile canına kıydı Edinilen bilgiye...

Gelibolu

İstanbul istikametinden gelen Mustafa Öztürk idaresindeki 34 GKB 577 plakalı otomobil, Malkara- Çanakkale Otoyolu’nda gişelerden ayrılıp Gelibolu yönüne devam ederken kontrolden çıktı. Kavakköy beldesi mevkisinde yolun ikiye...